Kan, Ter, Patlama, Patlama ve Daha Çok PATLAMA!: Mad Max Oyun İncelemesi

             


            Kan, ter, gözyaşı, patlama,patlama, biraz daha kan ve daha çok patlama… Patlamadan söz etmiş miydik? Hayır hayır burası kesinlikle Michael Bay’in yönettiği herhangi bir Transformars filmi değil! Burası kendi dünyamızı aratmayacak insanlarla dolu, susuzluğun, vahşetin, açlık ve sefaletin oldukça normal olduğu kumul distopik evren Wasteland!

            Bazen biz oyuncular içinde saatlerimizi geçirdiğimiz oyunları o kadar çok severiz ki biteceğini anladığımızda vücudumuzda kıpırtılar halinde dalgalanan bir endişe hissederiz. Bu endişe giderek yerini üzüntüye ve böylesine bir yapımı deneyimlemenin etkileyiciğine bırakır kendini. Bende ise durum biraz daha farklı yaşanıyor. Eğer ki böylesine bir endişe bende zühur etmeye başladıysa hemencecik bir çözüm uygulamaya koyuyorum. Oyunu bırakmak… Evet evet yanlış duymadınız, oyunu bırakıyorum. Şimdi diyeceksiniz ki neden çok sevdiğin bir oyunu tamamen bitirmek varken bırakıyorsun? İşte tam da bu yüzden sevgili okur. Ben oynadığım ve sevdiğim oyunları mümkünse her noktasını karış karış gezerek hatta tabir-i caizse oyunu tamamen sömürerek bitirmeyi seviyorum. Hali hazırda bir oyuna çok saat verince istemsizce bir sıkıntı hissi oluşuyor. Oyunu o ruh haliyle bitirdiğimde kesinlikle memnun ayrılmayacağımı bildiğimden oyunu nadasa bırakıyorum. Sonrasında kendimi hazır hissettiğimde o oyunu önceki save’mi umursamadan baştan oynuyorum ve %100 bitiriyorum. Bu benim gibi aynı eserleri tekrar tekrar tüketmeyi sevmeyen birini bile tam anlamıyla doyuran bir yöntem, tavsiye ederim. İşte bu tarz yöntem uyguladığım, bitmesinden korktuğum oyunlardan biri de vahşi, deli şoförümüzün hikâyesi Mad Max’in ta kendisiydi.

            Mad Max gerek doğası, manzarası ve dünyasıyla gerekse de bu ortamlar içerisinde yaşama kendi doğrularınca tutunmaya çalışan insanların hayatlarını anlatışıyla oldukça kaliteli bir yapım. Elbette ki her yapımda olduğu gibi bunda da gözüme çarpan tonlarca hata var. Ancak ufak tefek şeyler görmezden gelindiğinde elinizde saatlerinizi seve seve geçirebileceğiniz bir yapım kalıyor. Mad Max işte böylesine etkileyen bir oyun.

            Oyunda hikâyesel olarak kullanılan ögeler, yaratılan dünyad normal karşılansa da bilinmelidir ki hiçbir karaktere tam olarak iyi diyemeyiz. Baş karakterimiz Max, ailesinin kaybıyla psikolojisi fazlasıyla bozulan eski bir savaşçı. Bu distopik dünyada hayatta kalmanın gerekliliklerini çok iyi bilen karakterimiz kendinden ve arabasından başka kimseye tam anlamıyla güvenmemeyi kendine motto edinmiştir. Ancak biz biliyoruz ki Max’in deliliği arttıkça gördüğü sanrılar  Holy, Glory, Dinkee Dee ve Chumbucket gibi hayatına o istemese de dahil olan kişileri önemsediğini kanıtlıyor. Onları kendisine ve Sessizlik Ovası’na gitmesine engel olarak görse de onları korumak için canını defalarca dişine takıyor. Her ne kadar deli ve acımasız bir katil olsa da Max’in de içinde oldukça acı çeken, tek istediği ölmüş ailesini bulacağına inandığı -bana göre ölümün ta kendisi olarak alegorik bir anlatımla süslendiği-Sessizlik Vadisi’ne gitmek olan bir adam olduğu unutulmamalıdır. Adamsın Max!

            Ana karakter ve hikâyeden bahsettikten sonra değinmek istediğim bir diğer kısım mükemmel aracımız Magnum Opus ve araba savaşları. Oyun bir yerden sonra fazlasıyla tekrara bağlayarak okuyucuyu sıksa da araba savaşları – özellikle de yeni geliştirmeler alınca-  üzerine kuruluydu ve – özellikle de yeni geliştirmeler alınca-   çok eğlenceliydi. Başta da dediğim gibi patlama, patlama ve daha çok patlama bu oyunu tasvir etmek için oldukça yeterli bir söz olacaktır.

            Genel olarak baktığımızda spoiler vermeden Mad Max hakkındaki duygularımı ancak bu kadar anlatabilirdim. Oyununun artıları oldukça çarpıcı ve gerçekçi dünyası, araba savaşları, ilk birkaç saatteki insanın içindeki vahşeti dizginleyen dövüş sahneleri ve kusursuz bir dünyaya sahip olmamasıydı. Eksileri ise belli saatten sonra aşırı tekrara bağlaması, oyunun ana hikâyesinin çok ama çok kısa olması, stronghold gibi bölgelerin kesinlikle gücünün ya da etkisinin hissedilmemesi ve çok kısa zamanda maksimum güçlendirmelere ulaşılabildiği için sonraki zamanlar için bir amaç oluşmaması. Tüm bunlara rağmen oyun ilginizi çektiyse gönül rahatlığıyla oyunu tavsiye ediyorum. İyi oyunlar ve iyi eğlenceler.

Artıları:

+Sert, etkileyici ve tutarlı bir distopik dünya tasviri

+Gerçekçi, bencil ve insan olan karakterler

+Etkileyici dövüş ve araba savaşları sahneleri

+Yeterince severseniz, tekrar oynanabilir.

Eksileri:

-Oyun ana hikâyesi çok kısa

-Yan görevler bir süre sonra çok sıkıyor ve aşırı tekrara bağlıyor.

-Erkenden güçlendirmeler tamamlanıyor, sonrasında karakter güçlenmediğinden amaçsızlık oluşuyor.

-Jeet, Pink Eye, Papaz gibi sözde güçlü olması gereken Stronghold sahiplerinin bir etkisinin yeterince görülmemesi (Hikâyede etkileri çok az, bizim geliştirdiğimiz projeler dışında faydaları yok)

 


(KARA BELA VE MAX SESSİZLİK OVASI HATIRASI)


Yorumlar

Popüler Yayınlar