50 Yıllık Yepyeni Bir Seri: Dororo(2019) Anime İncelemesi

 


    Selamlar ve saygılar sevgili incelemeseverler. 50 seneyi aşan Ashita No Joe’nin spin-offunu inceledikten sonra şansa başka bir 50 sene önce yayınlanmış eser geldi. Bunu planlamamış olsam da güzel bir rastlantı olduğunu söylemeliyim. 1969 yılında ilk versiyonu yayınlanan Dororo’nun, 2019’da yayınlanan remake halinin incelemesi ile karşınızdayım.


            Dororo genel itibariyle baktığımız oldukça kaliteli bir yapımdı. 69’da yayınlanan orijinal versiyonunu tamamen izlememiş olsam da şöyle bir göz gezdirme fırsatı buldum. Gerçekten klasik esere saygı gösterilmiş, oldukça kaliteli bir yeniden yapım oluşturulmuş. Standarta yakın bir hikâyesi olsa da bu hikâye oldukça iyi işlenmiş. Bu hikâyenin birçok yerinden eski ve çok da özel olmadığı okunuyordu. Dönemine göre bu çok sırıtmasa da 2019 yılına göre oldukça sıradan olduğunu söylemeliyiz. Ancak kullanılan kaliteli animasyonlarla bu klasik hikâyeyi çağa uygun hale getirmeyi başarmışlar. Hikâyeden spoilersız bahsetmem gerekirse kuraklık, açlık ve safalet ile harap olmuş bir beldede lordun ilk çocuğu dünyaya gelecektir. Halkını ve kendi şanını kurtarmak isteyen lord, çocuğunu şeytanlara kurban olarak sunarak yeni doğacak çocuğunun organlarının iblisler tarafından paylaşılmasına izin verir. Bunun karşılığında da halkının ve ülkesinin refahı yeniden sağlanır. Ancak bir süre sonra lordun çocuğu doğar. Doğan çocuk korkunç bir haldedir. Vücudunun genel hattı ve iskeleti dışında hiçbir şeyi kalmamıştır. Derisi de olmadığı için sürekli kanayan çocuğun yaşamayacağını düşünen lord, öldürülmesini emreder. Ancak karısı için durum farklıdır. Annelik iç güdüsü ile çocuğuna kıyamaz ve onu nehire bırakır. İşte hikâyenin fazla klişe dediğim kısımlarından biri bu. İlginç bir şekilde eski bir ordu mensubu olan Jukai adında biri nehirde yüzen bu lanetli çocuğu bulur. Savaşlarda yaptığı günahlarının kefaretini ödemek için meydan meydan gezen Jukai bunun kendisine bir fırsat olduğunu düşünerek çocuğu kurtarmaya çalışır. Onu büyütmeye başlar o sırada zanaatçılığını kullanarak ona tahtadan protezler yapar. Böylece Hyakkimaru adını verdiği bebeği kurtararak yaşama başlar. Hyakkimaru laneti yüzünden üzerinde şeytanların kokusu barındırdığı için sürekli olarak saldırıya uğrar. Üvey babası Jukai endişelenerek büyüyen oğluna dövüşmeyi öğretir ve onun protez uzuvlarını silahlarla donatır. Bir gün Hyakkimaru kendisine saldıran bir iblisi öldürünce gasp edilen uzuvlarından birini geri kazanır. Eğer diğer şeytanları bulup öldürürse tüm organlarını geri alabileceğini fark eden Hyakkimaru, ülkeyi gezip şeytan avlamaya başlar. Bilmediği şey şudur ki her öldürdüğü şeytanla beraber ülkenin durumu da tekrardan kötüye gitmektedir. Spoilersız anlatabileceğim genel konu bu. Genel hattıyla oldukça ilginç ve güzel olduğunu söylemeliyim. 


            Anime boyunca gerek karakterlerin sözleri gerek davranışlarının altında yatan sebepler itibariyle biz izleyicilere gri karakterler sunulmak istenmiş. Bana göre başarılı olunamamış olsa da o yıllarda bunu denemeleri oldukça güzel.  Felsefi açıdan herkesin kendi çapında haklı olması gereken bir durumda ben kesinlikle bir taraf tuttum. Çünkü anime bana o kötülük durumunu ya da kötü karakteri tam olarak geçiremedi. Hyakkimaru ne olursa olsun haklı olarak kalmaya devam etti ve kendisinden alınanların peşine düştü.  Bu durum ülkesini yok etmek anlamına gelse  bile…


            Müziklerine baktığımızda oldukça etkileyici olan, benim fazlasıyla beğendiğim iki açılış parçası klasik versiyonuyla karşılaştırılamayacak derecede harikaydı. Animeyi bitirdikten sonra  69 yılındaki openingler ile kıyasladığımda arada büyük bir uçurum olduğunu gördüm. Bunun sorumlusunun dönem olduğunu düşünmüyorum. Çünkü nice klasik ve eski olan eserin oldukça kaliteli openinglere sahip olduğunu biliyorum. Kesinlikle dinlemenizi tavsiye ederim.

            Senaryo, müzik ve karakter üçlüsüyle yaptığım klasik değerlendirmemin özetine gelecek olursak; klasik olsa da oldukça iyi işlenmiş olan senaryonun 7, gayet kaliteli olan akılda kalıcı sountrack, opening ve endinglere 9, ne yazık ki birkaçı dışında beş para etmez olan karakterlere de 5-6 arasında kalıp, 6 puanı hak ettiğini düşüyorum.

Senaryo: 7/10

Müzikler: 9/10

Karakterler: 6/10

Animenin bendeki normal puanı 7 olsa da bitiriş anındaki duygu durumları ve etkileyiciliği sebebiyle verdiğim M.A.L* puanı 8 olmuştur.

*My Anime List

Bu kısımdan sonrası Dororo(2019) animesi hakkında spoiler içermektedir.


            Şöyle ki bu puanlarımdan da anlaşılabileceği gibi ben bu animeye çok sinirliyim. Sebebi de bariz olan karakterizasyon hataları. Üslubumu biraz bozacağım ama  bu ne rezil karakterlerdir ya! Sevgili okur, bana göre bir seriyi ve bir karakteri kaliteli yapan şey o serideki kötü karakterin ne kadar kaliteli olduğudur! Bana göre bu animede kötülük zayıftı, hatta belki de hiç yoktu. Fazlasıyla davasında haklı olduğu görülen Hyakkimaru karşısına konulan kötü kadro bomboş fikirler, bomboş amaçlar ve tamamen safsatalar üzerine hareket eden karakterlerden oluşmaktaydı. Ana karaktere karşıt güç olarak sunulan, kardeşi Tahomaru’nun amaçsızca ve kolay bir biçimde taraf değiştirmesi, onun sadık hizmetkarlarından Mutsu adında duyarsız ve gıcık tavırlarıyla kesinlikle bütün nefretimi kazanmış, ortağı tamamen düz, tepkisiz olan kardeşi ise sadakat ile salaklık kavramlarını karıştırması sebebiyle sevmediğim karakterler arasında yer almıştı. Bu üçlü dışında ülkenin lordu olan Daigo’nun anime boyunca yaptığı bütün kötülüklere çeşitli kılıflar bulması, sonucunda da bütün sorumluluğu bir mağdur olan kendi oğlu Hyakkimaru’ya yıkması benim için katlanılması zor bir ahlaksızlıktı. Bu dört karşıt karakter dışında animede gri çizgide ilerlemeye çalışan sevdiğim ve mantıklı bulduğum birkaç karakter de bulunuyordu.


            Jukai, neredeyse ölmüş bir bebek olan Hyakkimaru’ya babalık yapmış, onun hayatını kurtarmış olan eski bir askerdir. Ordu günlerinde birçok günah işlediğine inanan karakter aynı zamanda da protez doktorluğu konusunda bir uzmanlığa sahiptir. Çeşitli maddelerden öncelikli olarak yaşayanlara sonra da ölmüş ancak uzuvları eksik ölmüş olanlara fayda sağlamak için yaşamaya başlamasıyla gönlümde taht kurmuş oldukça efsane bir karakterdir. Sahip olduğu alçak gönüllü ahlak bilgisi ve insanlık anlayışı sayesinde, yetiştirdiği Hyakkimaru gibi duygusuz bir ölüm makinesine insanlığı öğretmeyi başarmıştır. Oğlu olarak gördüğü Hyakkimaru’nun yanından ayrılmasından sonra da savaş sonrası meydanları gezip ölüleri onurlandırması benim için oldukça ilgi çekiciydi. Ama buradan bir tipe seslenmek istiyorum. Böylesine iyi yürekli bir adam ölülere protez takarken, onun arkasından ölülerden göz ve kol çalan vasıfsız insan! Evet sana diyorum! Muradına erdin mi bari? Çok geçmeden akashiye yem oldun yani bu neyin hırsı anlamadım ki! Yönetmenin sırf bu sahneyi açık bir şekilde göstermesi bile bizlere insanoğlunun ne kadar aç gözlü ve ahlaksız olabileceğini göstermektedir.


            Jukai dışında beğendiğim diğer karakter seride bencilliği ve şerefsizliği ile ünlü olan haydut İtachi’ydi. Dororo’nun ailesinin ölümüne neden olduktan sonra kendi çıkarları uğruna yaşamaya devam etmesi, ne olursa olsun para uğruna yaşaması, vizyonunu asla değiştirmemesi bu karakteri etkileyici yapan unsurlardı. Zira asla sevemeyeceğiniz hatta nefret edeceğiniz şeyler yapan böylesine bir karakteri nasıl olduysa güzel hatırlanır hale getiren bir anime ekibi gerçekten güzel bir iş yapmış demektir.


            Gelelim asıl öfkemi kusmam gereken kısıma… Hyakkimaru’nun yegâne amacı ve ona karşı aldığı tepki kısmına… Sinir olduğum şey şu ki; seride her fırsatta Hyakkimaru’ya yaptığı yanlış yada kötü bir şeymiş gibi lanse edilmesiydi. Birazcık objektif olursak hiçbir izni olmadan vücudu şeytanlara kurban edilen bir genç var. Normal olarak bu genç vücudunu geri istiyor. Ama bu karakterler ne yapıyor? Utanmadan gelip adama şeytan diyorlar. Bu nasıl bir iki yüzlülüktür! Karakteri şeytana satan bizzat Daigo olmasına rağmen ona ilk önce şeytan diyen kendisi oluyor. Oysaki uzun bir süre boyunca Hyakkimaru hayatında sadece şeytan avlayarak, bacaksız, organsız, kör, sağır ve dilsiz halinden kurtulup hayatta kalmayı başarabilmiş biri olmasına rağmen! Beni şaşırtan şey ise onun hayatını kurtarıp ona insanlığı öğreten Jukai’nin bile Hyakkimaru’ya şeytan muamelesi yapması. Anlıyorum gerçekten anlıyorum. Öfkesine yenik düşmüş olan Hyakkimaru şeytanlarla kafayı bozarak, savaşmaktan başka bir şey düşünmeyen duygusuz bir ölüm makinasına dönüşmüş durumdaydı. Ancak onu bu hale getiren de bizzat ona şeytan diyenler değil miydi? Kendi veliaht olduğu ülkenin vatandaşları, hükümdarı, ailesi, kardeşi tarafından şeytan olarak adlandırıldıktan sonra yarım yamalak hayat sürmüş olan genç bir zihnin nasıl olması beklenecekti ki? Şüphesiz Hyakkimaru’nun yerinde olsam ben de ne ülkeyi ne ailemi önemserdim! O anda yanımda olanlara bakar, hayatımı düzeltmeye çalışırdım.  Bir yere kadar Dororo’nun da sayesinde Hyakkimaru da öyle yaptığı için benim saygımı kazandı.


            Bütün bir ülke olarak şeytanların egemenliğinde yaşamak ne peki? Şeytan olarak adlandırdıkları Hyakkimaru’yu yenmek adına kötülükten güç almak, ona boyun eğmek nasıl bir çelişkidir? Gidip mabetten güç dilenip sonra onu kendi gücü belleyen Tahomaru ve çetesi… Gerçekten rezilsiniz! Hikâye eski olmasının da etkisiyle böyle çelişkilerle dolu olduğundan beni fazlasıyla sinirlendirmeyi başardı. Kafama takılan son durumlardan biri de Jukai’nin kendini boşa fedasıydı. Yaralı olan Tahomaru ve Hyakkimaru’nun annesini alıp çıkabilecek gücü olmasına rağmen üçünün de orada ölmüş olması bence günahkâr karakterlerin arınma çabasından başka bir şey değildi. Jukai’nin hala kendini affedememesi de garibime giden bir ahlaki durumdu. Zira sen iyi bir adam olarak yıllarca uğraşmışsın, bir sürü insanı kurtarıp, ölüleri onurlandırmışsın. Hayata yüz sıfır geride başlayan bir çocuğu kurtarıp, hayata kazandırmışsın hala neyin arınması peşindesin gerçekten anlayamadım. Sahip olduğun güçle son bir iyilik yapıp Tahoumaru ve annesini kurtarabilirdin ama yine de güzel bir karakter olduğundan saygımı sonuna kadar kazandın.


            Genel olarak bakacak olursak duygularıma yenik düşüp biraz karışık anlattığım için özürlerimi sunuyorum sevgili okur. Animenin ana karakteri Hyakkimaru’nun başlı başına ilginç bir karakter olması, yavaş yavaş insani ögeleri keşfetmesi çok etkileyiciydi. İlk bölümlerde zavallı Mio karakterinin, gerçek bir savaş durumunda hayatın ne kadar acımasız olabileceğini ve çocuklara bile acıması olmayan insanlarla dolu olmasını göstermesi beni animeye bağlayan önemli bir unsur olmuştu. Bunun sonucunda Hyakkimaru’nun ilk kez duygu göstermesi, öfkesiyle kılıcını ilk kez insanlara doğrultması da karakter gelişimi açısından önemli bir gelişmeydi. O dönem ve sonrasında sık sık Hyakkimaru ve Dororo ile yolları kesişen kör keşiş amcamızdan aldığımız derslerde karakterlerimizin gelişimini olumlu yönde etkilemiştir. Bu amcamızın söylediği gibi dünya şeytanlarla bir bütündür ve bazı şeytanlar insanlarca tanrı gibi karşılanırken insanları şeytanlaştırmaktadırlar. Anime boyunca bunun örneklerini şeytanlar için seyyah avlayanlar, şeytanlar için çocuklarını feda edenler, güce tapanlar üzerinden sıklıkla görmekteyiz.


            Sonuç olarak görselliğine ve müziklerine hayran kaldığım hikâyesi konusunda yer yer dehşete düştüğüm böylesine güzel bir remake’i sizler için incelemeye çalıştım. Beğendiğinizi umarak, Mio’a benzerliği ile dikkat çeken büyük Dororo’nun hayatının Mio’ya benzememesini diliyor sizlere hayırlı günler  diyorum.

 

Yorumlar

Popüler Yayınlar