Invıncıble Dizi İncelemesi
Selamlar… Kendi
yazım arzumu, fikirlerimi dile getirerek beslemeyi amaçladığım bu
blogdaki ilk inceleme konum son zamanların popüler animasyon dizisi işlerinden
biri olan Invincible. Baştan söylemekte fayda var. Yazı boyunca belirtilen her
yorum benim subjektif yorumum olup, yazının ilk partında genel
değerlendirmemden sonra spoilerlı bir şekilde devam edecektir. Girişimizi
yaptığımıza göre sormamız gereken ilk soruyla başlayalım. Invincible
Nedir?
Bir Amazon Prime dizisi olarak çıkan Invicible, asıl olarak aynı adı taşıyan çizgi romandan kurgulanmıştır. Hikâye birçok süper kahraman gibi Amerika’da ikamet eden ana karakterimiz Mark, Mark’ın ailesi ve arkadaşlarının süper güçlü varlıkların bulunduğu bir dünyadaki hayatını anlatmaktadır. Bu evrende bariz bir şekilde diğer süper kahraman evrenlerinin parodisi olan bazı karakterler, durumlar bulunuyor. Yazarımız ilham aldığı bu kaynakları bana göre biraz fazla olan +18 ögelerle birleştirerek klasik bir süper kahraman eseriymiş gibi gösterip, seyirciyi ters köşe yapmayı amaçlamış olacak ki bunda da gayet başarılı olmuş. Hikâye, ilk başta tamamen normal bir insan olan ana karakterimiz Mark’ın babasının süper güçlerine sahip olmasıyla yaşadığı durumları oldukça güzel ele almış. Aynı şekilde Mark’ın Marvel evreninin ünlü siması Peter Parker(Spiderman) gibi gençliği ve kahramanlık görevleri arasında sıkışan bir karakter olduğunu söyleyebiliriz. Babası Omniman, Dc’nin ünlü karakteri Süperman’in oldukça parodik bir hali olsa da kişilik ve amaçları yönünden tamamen zıt durumdadır. Kısacası Süperman’in insanüstü güçlerine, Spiderman’in ise ahlak ve gençlik duruma sahip olan bu karakterimiz çok geçmeden hoşuma giden bir karakter oldu . Direkt aile soyadlarının Batman’in ilk yardımcısı Nightwing’in soyadı gibi olan Grayson olması, Omniman’in liderliğini yaptığı Gardiyanların, lisans problemleri yaşadıkları için ismi ya da rengi değiştirilerek satılan plastik oyuncaklar benzeri Justice League üyeleri olması açıkçası kendinin farkında olan dizi içerisinde yüzümü güldüren unsurlardan oldu.
Spoiler
vermeden dizi hakkındaki genel görüşlerimi söyleyecek olursam, dizinin oldukça
kaliteli bir yapım olduğunu söylemeliyim. Kan ve vahşet ögelerinin biraz fazla
olması benim gibi biraz hassas insanları rahatsız edebilir. Pek tabii dizinin
+18 yapısı yüzünden bunun normal olduğunu düşünenler olacaktır. Ancak ben bu
+18 etiketinin arkasına sığınıp bazı noktalarda vahşetin dozunu abarttıklarını
düşünüyorum. Tabii ki söylediğim gibi bu tamamen benim fikrim. Onun dışında
gençlik draması yerindeydi. Güçlerini yeni keşfeden bir genç için heyecan ve
korkuyu yaşayışları, hayatı arasında sıkışıp kalması, bazı durumları boşlaması
vb detaylar oldukça hoş detaylardı. Ana karakterimiz dışında gördüğümüz diğer
karakterler de karakterizasyonu başarılı karakterlerdi. Konunun da güzel
aktığını düşünürsek genel anlamda diziyi beğendim. Belli bir puanlama yapmak
doğru olur mu emin değilim, yine de 10’luk bir puanlama sisteminde olsak sanırım
8-9’luk bir yapım olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
Şimdi gelelim içerik hakkındaki görüşlerime; yazının buradan sonrası henüz izlememiş olanlar için spoiler niteliği taşımaktadır.
Spoilersız
kısımda kısaca değindiğim gibi 1. Bölümün içinde ana karakterimiz güçlerine
sahip oluyor. Başta bu güçler benim gibi Süperman sevmeyen bir kişi için çok
bariz ve klişe gelse de sonradan kişilik ve atmosfer farkları bu durumu aklıma
bile getirmememi sağladı. Bu evrenin Justice League’i olan ekip
günlük bir olay olarak Pentagon’a saldıran kötüleri bertaraf ettikleri sırada
onları tanıyıp güçlerini öğrendik. O anda bunun parodi mi yoksa klişe mi
olduğuna karar vermek zordu. Ancak bu kadar beğenildiğine göre
vardır bir alamet-i farikası diye düşünüp devam ettim. Tabii ki de sıradan bir
tempoda ilerleyen hikâye 1. Bölümün sonunda yaptığı twistle beni kendine
bağlayamayı başardı. Adeta Injustice evreni Süpermani gibi olan benim tabirimle
Emekliadam(Omniman) ekibe pusu kurarak hepsini öldürdü. Pek tabii ben şok, ne
oluyor diye anlamaya çalışırken dizi bu olayı bir cinayet olarak nitelendirip
dizinin seyrini değiştirdi. O vakitten sonra güçlerini kullanmaya başlayan taze
süper kahraman Mark’ın hayatı ve gardiyanların cinayetinin araştırılması olarak
ikiye bölündü. Sonunda da bu iki durum bir araya gelerek bir yüzleşme yaşandı.
Her bölümün başında Mark’ın kahraman adı söylendiğinde buna izin verilmeden dizinin afişinin gözükmesi ve bölümler ilerledikçe afişin daha çok kan içermesi oldukça güzel bir mesajdı. Bana göre bu mesaj her bölüm artan şiddetin ve olayların daha karanlık, kanlı bir tarafa doğru geliştiğinin bir göstergesiydi. Vahşet diziye fazlasıyla hâkim olan bir öge olsa da yer yer hikâyenin gerçekçiliğini sağlıyordu. Babası Omniman’in güçlerine sahip olması ve Invincible ismini almasına rağmen ironik olarak Mark’ın birtakım kişiler tarafından sürekli dayak yemesi, hatta neredeyse hiçbir düşmanını alt edememesi onun henüz hazır olmadığını izleyiciye yansıtan bir ögeydi. Ki sonunda da hazır olmayan kahramanımız en büyük nemessisi olan babasıyla yüzleşmek durumunda kaldı ve ölüm döşeğine girene kadar dayak yedi. O sahneleri izlerken aklıma Feyyaz Yiğit’in Ölümlü Dünya filmindeki sahnesi geldi. Gerçekten Omniman dünyadaki her şeyi oğlu Invincible üzerinde kırdı. Karlı dağlardan tutun, metro hattına, şehrin içinden, toprağa… Aklınıza gelebilecek her şeyle oğlunu dövdü. Nedenine gelecek olursak, bu konuda tam bir tatmin yaşamasam da Nolan’ın motivasyonu yerindeydi. Anlattığı üzere kendisi evreni ele geçirecek bir imparatorluk olan Viltrum’un bir ferdi. Viltrumlular dnalarına işlenmiş insan üstü savaş yetenekleri ve uzun yaşamları ile ünlü savaşçı bir millet. Ana karakterimiz de babasından aldığı genlerle beraber öldürülmediği sürece uzun yaşayacak olan yarı Viltrumlu. Dizide öğreniyoruz ki Omniman gibi özel Viltrum subayları fethedecekleri gezegenlere önceden giderek, onların en güçlülerini yok etmekle ve direnmelerini önlemekle görevlendirilmiş kimselermiş. Ancak Nolan buraya geldiğinde yüzlerce yıllık hayatının bir kısmını burada mutlu bir şekilde geçirdiğinden, aile kurmuş, dünyaya yardım etmiş ve kendini sevdirmişti. Zaten bu yüzden bütün gardiyanlar öldürüldüğünde ilk etapta kimse Nolan’dan şüphelenmemişti. Sonrasında ise zeki şeytan dedektif, Cecil ve Mark’ın annesi Debbie bu işin peşinden parça parça giderek suçlunun kim olduğunu öğrendiler. Hiç kimsenin kabul etmek istemediği acı gerçek sonunda ortaya çıkmıştı. Sevdikleri, güvendikleri insan düşmanları olmuştu.
Tüm
bu süreçte Mark güçlerine alışırken yeni kahramanlarla arkadaşlık yapar, bir
sevgilisi olur ve hayatına devam etmeye çalışır. Dc’deki Teen Titans’ın bir
parodisi olan Teen Teens grubunun üyeleriyle birlikte babasının ve diğer
gardiyanların yokluğunda dünyayı korumaya çalışır. Bu süreçte daha da güçlenir
ve başka kahramanlık işlerine koşmaya başlar. Sevgilisine durumu
açıklayamaz, en yakın arkadaşını boşlar, okula geç kalmaya başlar. Yavaş yavaş
işlenen bu küçük durumlar sonucunda Mark, kahramanlığın her zaman hayal ettiği
gibi bir şey olmadığını fark eder. 8 bölümün sonunda dahi kahraman olmak
isteyip, istemediğinden emin değildir. Benim için de dizinin en etkileyici
tarafı buldu. Çünkü genelde anime, film ve oyunlarda ana karakter idealist ve
heroic bir bakış açısına sahip olur. Başına ne kadar kötü şey gelirse kahraman
o kadar gaza gelerek, arkadaşlarım için vb motivasyonlarla savaşmaya devam
eder. Ancak bu dizi de Mark, kahraman olmak için hep örnek aldığı babası
tarafından neredeyse öldürülen bir karakter olarak, kafa karışıklığını ve
kararsızlığını çok güzel bir şekilde yansıtmaktadır.
Oh neyse ki yazdım da rahatladım. Daha da devam ederdim de ilk incelemeden fazla uzatmak istemedim açıkçası. Son satırları yazarken Invincible’dan bizlerin akıllarına yerleşen efsane “Think Mark Think” memelerinin harikalığına da değinmeden geçmeyelim. Aklımda olanları bir şekilde kelimelere dökebildiğimi düşünerek bu yazıyı okuyan değerli insanlara saygılarımı sunuyorum. Teşekkürler, sonraki incelemeler de görüşmek üzere…
Güzel bir inceleme olmuş :) Ayrıca Atom Eve <3
YanıtlaSil